Seçim hukukunu askıya alarak çok partili siyasal rejimi tasfiye eden iktidara sol ve sağ partilerden ortak tepki: Demokraside birleştiler

CHP İstanbul İl yönetiminin mahkeme kararıyla görevden alınıp kayyum atanması siyasette yeni tartışmalara neden oldu. Bu durum, seçim hukukunun askıya alınması ve çok partili siyasal rejimin fiilen durdurulduğu yorularına neden oluyor. Sosyalist-sol partiler ve milliyetçi-sağ partiler, bu tartışmaları Cumhuriyet’e değerlendirdi.

İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararıyla CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın görevden alınıp, kayyum atanması ve CHP’nin süren 39. Olağan Kurultay sürecinin İstabul’daki çalışmaları durudurulması siyasette yeni tartışmaları doğurdu. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ise 5 Eylül’de CHP itirazını karara bağlayarak, ilçelerdeki kurultay hazırlıklarının durudurulmasının tam hukuksuzluk olduğunu belirterek, mahkeme kararını iptal etti.

SAĞ VE SOL CUMHURİYET’E KONUŞTU

Yaşanan gelişmeler; “seçim hukukun fiilen askıya alındığı”, bu nedenle de “çok partili rejimin tehlikeye düştüğü” yorumlarını beraberinde getirdi. Sosyalist-sol partiler ile milliyetçi-sağ partiler yaşanan son gelişmeleri Gazetemiz Cumhuriyet’e değerlendirdi.

Sosyalist-sol parti temsilcileri şunları söyledi:

‘İKTİDAR 12 EYLÜL’ÜN YERLEŞTİRDİĞİ SİYASET ANLAYIŞINDAN YARARLANIYOR’

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan: “Türkiye’de mevcut seçim ve siyasi partiler yasası, bu yasaya içerilmiş eşitliğe aykırı, siyaset alanını daraltan, tek adam yönetimlerini teşvik eden hükümler sorgulanmadan iktidarın seçme ve seçilme hakkına saldırıları püskürtülemez. Bugün iktidar 12 Eylül faşizminin yerleştirdiği ve hemen hiçbir partinin değiştirmek için çaba harcamadığı bir siyaset anlayışından yararlanarak seçim sonuçlarını tanımama noktasına geldi. Bu son derece tehlikeli sürece karşı konmalıdır. Siyasi partilerin iç işlerine karışma, kayyum atama ve benzeri uygulamaların meşrulaşmasına izin veremeyiz. Ancak bu mücadele siyaseti halksızlaştıran, emekçilere kapatan, lider kültünü teşvik eden bütün düzenlemelere karşı samimi bir tavır alışı içermelidir. Tek adam ve tek parti dayatmalarına karşı çıkıp iki parti dayatmalarına ortak olmak, berbat bir seçim sistemini kabullenmek tutarsızlık olur. Yıllardır hazine yardımı, ülke barajı gibi uygulamaların kaldırılması, YSK ve RTÜK gibi kurumsallıkların yeniden ele alınması için çağrı yapıyoruz. Bugünkü keyfi politikaların bu haksız temelden feyz aldığını unutmayalım.”

‘YARIN YAPILACAK SEÇİMLERİN SONUÇLARININ İPTAL EDİLMEYECEĞİ GARANTİ Mİ?’

Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Merkez Komite Üyesi Kurtuluş Kılçer: “Parti kapatmaya yönelik tepkileri göze alamayan AKP, bir kez daha yargı sopasıyla siyaseti dizayn etmektedir. Bir partiyi yetkisiz, kurulsuz ve yönetimsiz bırakmak, neredeyse kapatmak girişiminden farksızdır. Ama bundan daha önemlisi ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor: Artık çok partili rejim göstermelik hale geliyor. Meclis, nasıl bir tasdik kurumuna dönüşmüşse, bugün çok partili siyasal rejimin zemini de AKP tarafından yok ediliyor. Bunun bir başka yansıması ise seçimlerin garantisi ortadan kalkıyor. Demokrasinin en temel kurumu sayılan seçme ve seçilme hakkının bile AKP eliyle kurulan rejimde ortadan kaldırılması yaşanan rejimin gerçekliğini gösteriyor. Yarın yapılacak seçimlerin sonuçlarının iptal edilmeyeceğini artık kim garanti edebilecek? Artık yeni bir rejimin kurulduğu kabul edilmeli. Bu rejim adlı adınca istibdat rejimi olarak cumhuriyet kurumunun ve değerlerinin en temel unsurlarını bile yok sayabilmektedir.”

‘TÜRKİYE’DE ŞU ANDA MEŞRU BİR İKTİDAR YOKTUR’

Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) Genel Merkezi: “CHP’nin kurumsal varlığını ortadan kaldırmaya yönelik hukuk maskeli son operasyonlar, kesin gerçekliği bir kez daha gözler önüne sermiştir: Türkiye’de şu anda meşru bir iktidar yoktur. Anayasa ve kanunlar dışına düşmüş böylesine bir iktidarın çok partili rejimi ortadan kaldırma girişimlerinde şaşılacak bir yön yoktur. Seçim hukukunun fiilen askıya alınmasından söz etmek içinse ortada asgari ölçekte de olsa hukuka bağlı bir siyasi iktidar olması gerekir. Oysa Türkiye’de şu anda tıpkı Nazi Almanya’sında olduğu gibi ‘ikili devlet’ yapısı vardır. AKP’giller, laik Türkiye Cumhuriyeti’ni günbegün yıkmakta, yerine kendi ortaçağcı faşist din devletini inşa etmektedir. Bu devlette hukuk; diplomasız olduğu halde gayrimeşru biçimde Cumhurbaşkanlığı makamını gasp eden Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkacak sözlerden ibarettir. Kısacası, ortada hukuk yoktur ki seçim hukukundan bahsedilebilsin! CHP’nin AKP iktidarını fiili mücadeleyle yıkacak bir halk hareketine öncülük etmesi gerekir. Ancak CHP, bu perspektiften fersah fersah uzaktadır. Ve ne yazık ki bunun faturasını AKP diktatörlüğü altında inim inim inleyen halkımız ödemektedir.”

‘AKP SEÇME VE SEÇİLME HAKKINI İHLAL ETMEYİ İKTİDARINI SÜRDÜRMENİN DAYANAĞI HALİNE GETİRDİ’

Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili İskender Bayhan: “Türkiye’de çok partili sistem yaklaşık 80 yıldır hep güdük ve problemli olmuştur. Nisan 2017’de yapılan Anayasa Referandumu ile resmileşen tek adam düzeni ise güdük de olsa var olan çok partili parlamenter sisteme vurulan son büyük darbe olmuştur. Erdoğan ve saray oligarşisinin, son dönemde özelde CHP’ye, genelde ise bütün muhalefete yönelik yargı darbeleri de bunun ayrılmaz bir parçasıdır. Tek adam düzeni, kırıntı halinde kalan çok partili sistemin tabutuna son çivileri de çakma peşindedir. Erdoğan ve AKP iktidarı, özellikle Haziran 2025 seçimlerinden bu yana seçme ve seçilme hakkını ihlal etmeyi iktidarını sürdürmenin önemli bir dayanağı haline getirmiştir. Tek adam yönetimine geçişle birlikte ise bu durum sistematik bir hal almıştır. Henüz tamamen ortadan kaldıramasa da seçme-seçilme hakkını askıya alan bu uygulamalarla, gerçek niyetinin bu hakkı tamamen işlevsiz hale getirmek olduğunu açıkça göstermektedir.”

Milliyetçi-sağ partilerin temsilcileri şunları söyledi:

‘HUKUK DÜZENİ YERİNE SARAY REJİMİ’

İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez: “Ne yazık ki ülkemizde demokrasi yerine tek adam rejimi güçleniyor, insan hakları ve özgürlükler yerine despotizm hüküm sürüyor. Hukuk düzeni yerine saray rejimi tesis ediliyor. Demokratik rejimlerde olduğu gibi güçlü muhalefet istenmiyor, saray rejimlerinde olduğu gibi majestelerinin muhalefeti arzu ediliyor. İktidar bütün rejimlerde vardır. Muhalefet ise sadece demokrasilerde vardır. Demokrasiden giderek uzaklaşan ceberut düzen, muhalefeti önce güçsüzleştirmek sonra da parçalarına ayırmak için planlar yapıyor. Son dönemde CHP’ye yönelik yargı ablukası, vatandaşlarımızda ‘Acaba seçim sandığı ve güvenliği askıda mı?’ korku ve şüphelerini de uyandırmıştır. ‘Bir siyasi partiye zarar veriyor mu?’ perspektifinden bakmamak gerek. Manzara bir siyasi partinin ötesinde demokrasiye ve demokratik siyasal düzene yönelik endişeleri de beraberinde getirmektedir. Esas soru şudur: İktidar şeffaf ve demokratik bir siyaset mi istemektedir yoksa eline geçirmiş olduğu yargı mekanizması ve devlet gücüyle siyaseti tanzim mi etmektedir? Görünen o ki iktidar desteği kaybettikçe, koltukta kalabilme hırs ve tutkusuyla muhalefeti dizayn etmeye çalışmaktadır. Çünkü artık millete ümit verme umut olabilme ve çözüm üretebilme şansını kaybetmiştir. Kanun ve kurallar açık. İlçe, il seçim kurulları, YSK var. YSK’nın kararları da temyiz edilemez. Bir kongrenin geriye dönük olarak uzun bir zaman diliminin ardından mahkeme kararı ile iptal edilmesi, sadece kongrenin yetki verdiği kişilerin siyasal konumlarını tartışılır hale getirmez aynı zamanda demokrasiye olan güveni zedeler ve toplumda ortaya çıkacak güvensizlik algısı ülkeye topyekün zarar verir. Öte yandan siyaset kurumunda güvenin tesisi için tüm siyasi partilere ve siyasetçilere önemli sorumluluklar düşmektedir. Hiçbir siyasi partinin ve siyasetçinin hata yapma ve toplumda güveni zedeleyecek yanlışlar yapma lüksü yoktur. Türkiye bu cendereden çıkacaktır. Kimse seçimler yapılır mı yapılmaz mı endişesine kapılmasın. Seçimler yapılacaktır ve millet iradesine sahip çıkacaktır.”

‘KORUNMASI GEREKEN İLK ŞEY, SEÇMENİN SANDIĞA KÜSMESİNİ ENGELLEMEKTİR’

Anahtar Parti Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu: “Seçmenin sandığa olan ümidinin muhafaza edilmesi, demokrasinin korunması ve millet iradesine karşı siyasetin gücünün sınırlandırılması önemlidir. Bu durum suç işleme özgürlüğüne ya da denetimsizliğe dönüşmemelidir. Ancak korunması gereken ilk şey, seçmenin sandığa küsmesini engellemektir. Çünkü seçmen sandığa küserse, demokrasi altından kalkamayacağı bir krize sürüklenir. Dolayısıyla bu tür tasarruflarda en çok dikkat edilmesi gereken husus, seçmenin oyuyla daha iyisini yapabilme ya da mevcut iktidarı denetleyebilme hakkının korunmasıdır. Aksi halde en büyük zarar, seçmenin hayal kırıklığı yaşaması, iradesine karşı güvensizlik duyması veya seçimlere ilgisiz kalması olacaktır. Türkiye’de uzun zamandır ahlaki üstünlük siyaset eliyle zedeleniyor. Bir tarafta siyasi mücadele, diğer tarafta rekabet ve aynı zamanda terör gündemi var. Değerler bu süreçte aşınıyor. CHP’ye bunlar yapılırken bir taraftan Öcalan’la, Kandil’le ya da benzeri yapılarla görüşüp anayasa gibi meseleleri konuşmak, seçmen vicdanında makul bir yere oturmaz. Kurultaylarda da seçmenin iradesi korunmalıdır. Merkeze seçmenin iradesini koymalı ve hak düşürücü süreyle ilgili net kurallar belirlemeliyiz. Böylece yıllar sonra geriye dönük mağduriyetler oluşmaz. Bu sadece muhalefet için değil, hükümet için de geçerlidir. Örneğin, beş yıllık anlaşmaların iki yıl sonra iptal edilmesi ne anlama gelir? İşte bu yüzden çerçevenin net çizilmesi gerekir. Millet iradesinin korunması, demokrasinin güçlenmesi ve sandığa olan güvenin sarsılmaması temel öncelik olmalıdır.”

‘İKTİDARIN ‘BÖL, PARÇALA VE YÖNET’ POLİTİKASININ BİR ÜRÜNÜ!’

Zafer Partisi Genel İdare Kurulu (GİK) üyesi Yusuf Aksoy: “CHP’ye karşı uygulanmak istenen süreç aslında iktidarın ‘böl, parçala ve yönet’ politikasının bir ürünüdür. İktidarda kalma şansı sıfıra inmiş olan iktidarlar, koşunun sonunda ipi ben göğüsleyemiyorsam şayet diğerleri de göğüsleyemesin diyerek rakiplerini yargı yoluyla engellemeye, medya yoluyla itibarsızlaştırma çalışır. Türkiye’nin içerisinde bulunduğu mevcut durumda artık bunun bile işe yaramayacak olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu nedenle tabiri caizse atleti yaşlanmış olan iktidar, koşudaki rakip atletleri de kendi atletiyle eşitlemek istiyor. Bunun için de yer yer muhtemel atletleri gayri ahlaki yollarla koşunun dışında iterken şimdi de yarışa atletini gönderecek bir kuruluş bırakmak istemiyor. CHP, pasif agresif tutumunu değiştirmeli, Türkiye’nin 1. partisi olduğu gerçeğini söylemle değil, eylem ile taçlandırmalıdır. Türk siyaseti bütün unsurlarıyla bir çıkmazın içinde toplum nazarında bu çıkmazdan çıkış zor görünse de aslında ip uzun süredir çekiliyor, inceldiği yere her geçen gün yaklaşıyoruz.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir